kıbrısKıbrıs HakkındaErsin TatarErhan arıklıUbpCtpGirneLefkoşaLefkeGüzelyurtMağusaKapalı maraşKıbrıs haberKktc haberKıbrıs son dakikaKktc son dakikaKıbrıs gazateKktc gazeteGündem kıbrısHaber kıbrısGadara medyaGıynıkMurat şenkul
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
17°C
Salı Az Bulutlu
17°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
18°C

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yenilenen bölümleri ziyarete açıldı

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yenilenen bölümleri ziyarete açıldı
6 Şubat 2022 10:05
A+
A-

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yenilenen bölümleri ziyarete açıldı

Esra Gezginci, İstanbul’un sırlarına kapı aralıyor. Esra Gezginci ile Esrarengiz İstanbul, NTV ekranında seyirciyle buluşan 9. bölümünde, ilk kez sergilenen eserleriyle İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeydi.

Sultan II. Abdülhamid döneminde Osman Hamdi Bey’in Fransız mimar Aleksandre Vallaury’e yaptırdığı neo-klasik binada teşhir çalışmaları tamamlandı. Binanın ana girişinde ‘Tanrı Bes’ heykelinin ziyaretçileri karşıladığı bölümde, ‘Antik Çağ, Arkaik Dönem, Anadolu-Pers Dönemi ve Klasik Döneme ait eserler sergileniyor. İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Rahmi Asal, Esra Gezginci’ye heykeltıraşlığın gelişimini, Müze-i Hümayun’un geçmişini ve müzenin yenilenmiş yüzünü anlattı.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin kuruluş hikayesi nasıl başlıyor? “Arkeoloji Müzesi binalarından oluşan kompleksin ilk adımları Müze-i Hümayun’da atılmış, Müze-i Hümayun yani “İmparatorluk Müzesi” adını taşıyan ilk yapı aslında daha önce Aya İrini’de bulunan koleksiyonun bir bölümüydü. Ancak Aya İrini’de yer darlığı söz konusu olunca, koleksiyon 1880 senesinde önce Çinili Köşk’e taşındı. Bundan sonra arkeolojik kazılara duyulan merakın artmasına bağlı olarak eser sayısı sürekli çoğalmış ve Osman Hamdi Bey’in çıkardığı ve bugün bile müzenin en önemli parçaları olan lahitler yeni bir müze binasına ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.”
Müzelerde kaç eser var hangi bölümlerden oluşuyor? “Burası 3 bölümden oluşuyor ve 1 milyona yakın eser var… Tabii eserlerin toplanması kolay olmuyor… 1881 yılında Müze-i Hümayun’a müdür olan Osman Hamdi Bey’in keşifleri ile sürekli büyüyen koleksiyon için, Çinili Köşk’ün karşısına, dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından yeni bir bina yapılır. 1891 yılında açılan ve üzerinde “Eski Eserler Müzesi” yazan bu binaya 1903 ve 1907 yıllarında iki ek bölüm daha yapılır. Son eklemeler ise 1969-1983 yılları arasında olacaktır. Yine Çinli Köşk’ün yanına Osman Hamdi Bey tarafından bir de sanat akademisi inşa ettirilir ki dünyadaki bütün büyük müzeler o dönemde aynı zamanda akademidir. Zaten Müze-i Hümayun için yapılan müze binası da tüm dünyada olduğu gibi Yunan-Roma tapınaklarını andıran bir mimaride inşa edilir. Osman Hamdi Bey büyük bir müzeci, ilk müzecimiz. Tabi burada ondan önceki Fethi Ahmet Paşa’yı ve onun gibi birçok emek veren insanı onun da dışında aslında bu müzenin kuruluşuna onay veren o iradeyi gösteren Sultan Abdülhamit Han’ı da unutmamak gerekiyor rahmetle hepsini anmak gerekiyor…”
Müzede Osman Hamdi Bey için özel bir alan da belirlenmiş. Nasıl bir mücadele verdiği, eğitimi, ailesi fotoğraflarla anlatılmış, bu kısma kısaca bir özgeçmiş sergisi diyebiliriz.     “Dört köşeden oluşan bu sergide Osman Hamdi Bey’i anlatmaya çalıştık. Osman Hamdi Bey, bürokratik bir aileden gelen; Fransa’da aldığı hukuk eğitimi kendisini mutlu etmediği için resim derslerine yönelen ve İstanbul’a geldikten sonra Avrupa ile iyi ilişkiler kurulmasında oldukça önemli bir rol üstlenen kültür kurumları ile yakından alakadar olan bir bürokrattı, sadece bürokratlığı yanında iyi bir ressam ve arkeolog kimliği de bu salona yansıtıldı. İşte biz de Osman Hamdi Bey Salonu’nda onun geçmişten günümüze uzayan yaşam hikayesini bu alanda sergiledik. Misairlerimiz müzeyi ziyaret ettiğinde mutlaka bu salonu da görmelerini isterim.”
Türkiye’deki dünyaca ünlü eserler hangileri? “Dünyanın bence hem ülkemiz açısından hem de dünyanın en önemli eserlerinden biri. İskender Lahdi. İskender Lahdi ile başlamak lazım… Literatüre İskender Lahdi diye geçiyor ama İskender’e ait bir lahit değil burada açıklamak gerekiyor. Lahitin üzerindeki kabartmanın sol başında görünen süvari, İskender şeklinde betimlenmiş. Başında aslan postuyla ki başındaki aslan postuyla betimlenmesinin nedeni de İskender’in kendisini Herakles’in soyundan geldiğini anlatmak içindir. Burada bir Perslerle Yunanlılar arasındaki savaş sahnesi var. Hatta bu savaşın bugünkü Hatay Dörtyol’daki İssos’ta yapılan İssos Savaşı’nın betimlendiği ve buradan da savaşı kazanan İskender’in doğuyu fethettiğini anlatan bir savaş. İyi ki bu eser bulunmuş ve iyi ki bizde. Tabii sadece İskender Lahti değil görülmesi gereken birçok eserimiz. En etkileyici lahitlerden biri de Sidamara, Kadeş Barış Antlaşması tableti, ilk aşk şiiri tableti, Hammurabi Kanunları tableti, Babil Kapısı’na ait kabartma örneklerini de ekleyebiliriz.”
Müzenin koleksiyonunda, Balkanlar’dan Afrika’ya, Anadolu ve Mezopotamya’dan Arap Yarımadası’na ve Afganistan’a kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde yer alan medeniyetlere ait eserler bulunuyor. Bir sonraki rota müzenin diğer birimi olan Eski Şark Eserleri Müzesi… DÜNYANIN İLK YAZILI BARIŞ ANTLAŞMASI: KADEŞ Eski Sanayi-i Nefise Mektebi binasında bulunan Eski Şark Eserleri Müzesi aslında Güzel Sanatlar Akademi imiş, peki ziyaretçileri burada hangi eserler bekliyor? “Burada Kadeş Barış Antlaşması tableti bulunuyor… Bu tablet tarihteki bilinen ilk yazılı barış antlaşması. Yakındoğu coğrafyasının iki büyük gücü olan Mısır ve Hitit arasında, Kuzey Suriye’de bulunan Kadeş kenti yakınlarında gerçekleşmesinden dolayı, savaşın adı da barış antlaşması da, araştırmacılar tarafından genellikle bu kentin adıyla tarihi kayıtlara geçirilmiştir. İzledikleri başarılı siyasi ve askeri politikalarla sınırlarını ülkenin güneyine doğru genişleten Hititler, Kuzey Suriye topraklarını fethettikten sonra, bu bölgede var olan diğer güçlerle karşı karşıya kalmıştır. Asur ve Mısır gibi kuvvetli iki rakip, Hitit tarihi boyunca bu bölgede, onun en önemli savaş ve barış partnerleri olmuştur.Birbirlerine saldırmayacakları, birine herhangi bir saldırı olması durumunda da diğerinin onun yardımına koşacağı anlamında ifadeler içeren bir metin bu aslında ve iki taraf da birbirine kardeşim diye hitap ediyor.”
“Şiir bir kadına ait… MÖ 18.yüzyıla tarihlenen ve Eski Babil Dönemine ait olan bu yazıt dünyanın bilinen en eski aşk şiiri olarak kayıtlara geçti. Sümer inancına göre toprağın bereketili olmasını sağlamak amacıyla kralın yılda bir kez bereket ve aşk tanrıçası İNANNA yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir, büyük olasılıkla kral ŞUSİN için seçilmiş bir gelin tarafından, yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde, şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde söyleniyordu.”
Müzede eserlerin daha iyi anlaşılabilmesi için o dönemi yansıtan tematik resim panoları hazırlandı. Eserler arasında, heykeltıraşlığın 2 bin 500 yıllık gelişimini gözler önüne seren objeler de yer alıyor. “Amacımız buydu aslında sonuçta bir arkeoloji müzesiyiz. Ziyaretçilerimiz buraya geldiğinde bir sürü arkeolojik eser obje görüyorlar. Arkeologların bu eserleri nasıl çıkardığı, hangi aşamalardan geçirerek bu gelip de müzedeki eserin vitrinine yerleştirildiği süreci anlatmak için tasarladık salonu. Salonumuzun adı da zaten Arkeoloji Bilim Metodoloji Salonu. Ziyaretçilerin en çok sorduğu sorulardan biri ya biz diyoruz ki mesele MÖ 5. Ya bunu nereden biliyorsunuz hemen MÖ 5. İşte bizim bu birçok yöntemimiz var. Burada bunlardan biri olan arkeometriyi de anlatıyoruz. Salon aslında 3 ana bölüme ayrıldı. Şu an hemen solumuzda olan bölüm de arkeolojik bir kazının nasıl yapıldığını…”
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Yahya Coşkun, bakanlığın yurt dışına kaçırılan kültür varlıklarının iadesine yönelik çalışmaları anlattı. “Tarihi eser kaçakçılığının insanlık tarihi kadar eskiye dayandığını belirten Coşkun, bilinen ilk devlet nizamları oluştuğunda savaşta galibiyetini ilan eden devletlerin, mağlup ettikleri devletin kıymetli eserlerini bir zafer nişanesi olarak ülkelerine götürmeye başladıklarını ve bu uygulamanın uzun süre devam ettiğini söyledi.”
Peki nasıl bir çalışma yürütülüyor? “Dünyadaki bütün müzayedeleri takip ediyoruz. Arkadaşlarımız tek tek dünyadaki bütün müzayedelerin kataloglarını inceliyor. Bu kataloglarda Anadolu kökenli bir eser var mı, eserlerin içerisinde rivayet silsilesinde eksik olan var mı, herhangi bir zaman kaçakçılığa konu olmuş, tespitinde, tescilinde bir eksiği olan var mı, hepsine tek tek bakıyor. Konusunda uzman hocalarımızla irtibata geçiyoruz. O eserlerin ait olduğunu düşündüğümüz illerdeki müzelerimizle irtibata geçiyoruz. Müze koleksiyonlarına soruyoruz ve kapsamlı dosya hazırlıyoruz. Müzayedeye ‘Satmaya çalıştığı eser bizim, bu ülkeden çıkmış bir eser.’ diyoruz ve onları durdurmaya çalışıyoruz. Bazen çok eksik olduğunu düşündüğümüz dosyalarda bile şerhimizi düşüyoruz. Dünyadaki müzayedelerde kataloglar oluşturulurken içinde Türkiye kökenli bir eser ve bu eserin rivayet silsilesinde bir problem varsa müzayedeciler, ‘Arkadaş bunu koyma buraya, Türkiye başımıza bela olur.’ diyorlar. Böyle bir ortam oluşturduk ve ülke olarak her bir eserimizin tek tek peşine düşüyoruz. Şöyle, her bir dosya kendine özel bir anlam ifade ediyor. Ben ilk göreve başladığımda 21 yıllık bir savayı kapattım. Şimdi mesela bizim açtığımız dosyalar var. Belki bunlar bizden sonrakiler tarafından kapanacak.”
“Kybele Anadolu tanrıçasının heykeli idi. Onu getirdik ama bu eser Afyonkarahisar’dan çıkmıştı. Afyon’dan kaçak kazılarla çıkmıştı. Belki ilk defa duyuracağız bunu tarihi bir ana şahitlik ediyoruz. Uzun zamandır İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde misafir ettiğimiz Kybele heykelimizi de Afyon’a geri gönderdik. Afyon Müze’miz de açıldığında sergilenmek üzere. O yüzden dünyadaki birçok müzenin ışıltılı vitrinine baktığımızda o rengarenk parlayan vitrinlerin arkasında aslında kaçakçılığın karanlığı vardır. Biz hiç kimsenin eserine tenezzül etmiyoruz. Kimsenin eserini almıyoruz. Bugüne kadar da almadık. Burada sergilediğimiz bütün eserler kendi eserlerimiz. Bize ait olan eserlerimiz. Arkeologlarımızın emek emek çıkardığı eserler ve dünyanın her yerinde de mücadelemizi sürdürüyoruz.”
“Bu topraklara ait olan ama muhtelif zamanlarda, muhtelif sebeplerle yurt dışına çıkmış 3 bin 500 eserimiz son 1 yılda ait oldukları yere yani ülkemize döndüler. Bir eser hangi topraklarda üretilmişse o toprağın bilgisini, becerisini, tecrübesini, hikmetini taşıyor demektir ve o toprağın ürünüdür. Biz de olabildiğince ait olduğu toprağın müzelerine gönderiyoruz.”
“Birçok müzemiz ‘sanal müzele’ uygulamasıyla gezilebilir durumda. 15 milyona yaklaştı sanal müze ziyaretçi sayısı. İnsanlar, ‘pandemi dolayısıyla bu müzeyi sanalda gördüm, ilk fırsatta gidip fiziki olarak da göreceğim’ diye yorumlar yapıyor. Ziyaretçilerimizi bekliyoruz, şu anda kapılarımız açık. Herkesin sağlık içerisinde, rahat rahat ziyaret ettiği günleri bekliyoruz. Çünkü müzelerimizden çocuk cıvıltısı eksik olmasını istiyoruz.”
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.