Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Komşular olarak, aynı coğrafyayı paylaşan devletler, milletler olarak geleceğimizi kurgulamamız, olumlu projeler üzerinden işbirlikleri geliştirmemiz lazım. Türkiye’nin perspektifi budur ama askeri bir tehdit oluştuğu zaman da buna en güçlü karşılığı verecek şekilde her zaman Türkiye hazırlığını yapar.” dedi.
Kıbrıs konusuna da değinen Yılmaz, tüm haksız ambargolara rağmen KKTC’nin altyapısı, ekonomisi, üniversiteleri ve turizmiyle büyük bir ilerleme gösterdiğini, KKTC’deki Meclis ve Cumhurbaşkanlığı binası inşasının da kasım-aralık aylarında tamamlanacağını bildirdi.
Yılmaz, KKTC’nin tanınması yönünde de gayretlerini sürdürdüklerini, Türk devletleri ve özellikle Azerbaycan ile bu yönde yoğun ilişkiler olduğunu, İSEDAK platformlarında KKTC’nin gözlemci statüsünde bulunduğunu kaydetti.
Yılmaz, Habertürk canlı yayınında soruları yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi tarafından uluslararası doğrudan yatırımla ilgili bir strateji dokümanı hazırlandığını belirten Yılmaz, bu programın 2028 perspektifinde daha fazla ve nitelikli doğrudan sermayeyi hedeflediğini söyledi.
Yılmaz, son 21 yılda sağlanan doğrudan sermayenin 262 milyar dolar civarında olduğunu ve bunun cari açığın yüzde 40’ından fazlasına tekabül ettiğini belirterek, doğrudan yatırımların cari açığın sağlıklı kaynaklarla finansmanı açısından çok önemli olduğunu ifade etti.
Gelişmiş ülkelerde yeni para politikalarının, gelişmekte olan ülkelere dönük sermaye akımını güçlendireceğini anlatan Yılmaz, YASED’in anket sonuçlarında önceki yıla göre Türkiye’ye yönelik yatırımcı ilgisinin neredeyse iki katına çıktığını, bunun realize olmasının biraz zaman alacağını kaydetti.
– “Türkiye karlı çıkacak ülkelerden biri olacak diye inanıyorum”
Yılmaz, Kovid salgınının yanı sıra artan jeopolitik gerilimlerin, çatışmaların ve Amerika, Çin, Rusya arasındaki rekabetin ticarette kısıtlayıcılığın ve korumacılığın yükselmesine neden olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Olumlu etkilenen ülkeler olacak bu süreçten, olumsuz etkilenen ülkeler. Türkiye olumlu etkilenen ülkeler arasında olacak gibi görünüyor. Çünkü bizim konumumuz gerçekten eşsiz bir konum; üç kıtanın ortasında, lojistik anlamda çok avantajları olan bir ülkeyiz. İyi bir nüfusumuz var, giderek daha iyi eğitim gören, girişimci bir nüfusumuz var. Altyapıya son 20 yılda yaptığımız yatırımlar, özellikle ulaşım altyapısına; yollar, demir yolları, limanlar, hava meydanları bunlar da lojistik olarak bizi destekleyen hususlar. Dolayısıyla özellikle bu yatırımlar anlamında Çin’den, Uzak Doğu’dan daha yakın coğrafyalara tedariki kaydırma, çeşitlendirme politikalarından istifade edebilecek ülkelerden biri Türkiye. Bunun için de tabii kendi ortamımızı hazırlamamız önemli. Bu dış faktörler bizi destekleyici mahiyette. İçeride de bunu güçlendirici politikalar izliyoruz. Dolayısıyla bu süreçlerden Türkiye karlı çıkacak ülkelerden biri olacak diye inanıyorum.”
– “Önceki karlılığına göre en az yüzde 10 kurumlar vergisi getirdik”
Yılmaz, vergi paketinde toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bir vergi bulunmadığını vurgulayarak, yeni vergi reformu paketinin uluslararası şirketlerin asgari yüzde 15, içerideki şirketlerin ise en az yüzde 10 kurumlar vergisi ödemesini getirdiğini, kayıt dışılığı engellemeye yönelik tedbirlerin yanı sıra tahsilatı artırmak amacıyla daha güçlü bir yaptırım çerçevesi, idari ve cezai tedbirler içerdiğini ifade etti.
Bazı firmaların vergi hukukundaki çeşitli istisnalar ve muafiyetler nedeniyle vergi ödemediğini anlatan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mesela siz yatırım yapıyorsunuz. Bunun karşılığında vergi muafiyeti elde ediyorsunuz. Bundan dolayı da vergi ödemiyorsunuz. Kar etseniz bile ‘Ben yatırım yaptım’ diyorsunuz, teşvik belgesi alıyorsunuz. Bu size bir muafiyet sağlıyor. Bundan dolayı vergi ödemiyorsunuz. Bir de uzlaşma mekanizması var. O da ayrı bir şey. Birincisi esas ağırlıklı olan bu istisnalar ve muafiyetler. Buraya ne getirdik? İstisna ve muafiyetler ne olursa olsun bunlardan önceki karlılığına göre en az yüzde 10 kurumlar vergisi getirdik. Dolayısıyla bundan sonra artık hangi teşvik belgesini, istisnai muafiyeti almış olursa olsun şirketler en az yüzde 10 ödemiş olacaklar. Bu o sorunu bu şekilde aşmış oluyoruz. Diğeri uzlaşma mekanizması ise şöyle; idare ile mükellef diyelim, bir ihtilaf oluştuğunda bir araya geliyorlar. Bir uzlaşmayla bir rakam çıkıyor ortaya. Şu anki uygulamamız bizim kanunda böyle bir kısıt olmasa da ana parayı hiçbir şekilde affetmemek şeklindeydi, bir uygulamaydı. Şu an kanunlara da bunu koyduk. Yani artık bürokrasi istese bile ana parayı silemeyecek. En fazla cezaları, faizleri işte diğer unsurlarını haklı görüyorsa mevzuat çerçevesinde, indirme durumunda olacak ama ana parayı kesinlikle silemeyecek, azaltamayacak. Bu uygulamayı da ilk defa bu paketle getirmiş olduk. Dolayısıyla uzlaşma mekanizmasına da daha disipline edici bir yaklaşım bu paketle gelmiş oldu.”
Yılmaz, satın alırken ve satarken ödenen KDV’nin farklılaşması sonucu bazı firmaların KDV alacaklarının biriktiğini belirterek, son düzenleme ile beş yıl boyunca devreden KDV’sini alacağına dönüştürememiş firmalara, bu beş yılın sonunda KDV’lerini gider olarak gösterip ödeyeceği vergilerle mahsuplaşma imkanı tanıdıklarını açıkladı.
– “Türkiye bütüncül bakıyor”
Türkiye’nin her zaman diplomasiyi ön planda tuttuğunu ve haklarını korumaktan vazgeçmeden barış ve istikrar için çalıştığını dile getiren Yılmaz, Türkiye’nin, oradaki istikrarsızlıktan etkilenmesi sebebiyle Suriye’de bulunduğunu vurgulayarak, “Bugün bir düzensiz göçten, yerinden edilen insanlardan bahsediyorsak Suriye’deki siyasi ortamın sonuçları bunlar. Komşumuzun siyasi istikrarı, toprak bütünlüğü bizim güvenliğimiz, bu göç hareketlilikleri, ekonomik açıdan, hangi açıdan bakarsanız bakın bizim menfaatimize bir durum. Dolayısıyla Suriye ile iletişimi, ilişkileri geliştirme gayreti içindeyiz.” diye konuştu.
Yılmaz, bu çabaların hem Türkiye’nin hem de Suriye’nin menfaatine ve bölgenin genel istikrarına hizmet edecek şekilde siyasi çözümler getirmesini ümit ettiklerini dile getirerek, “Ama bu şu demek değil, ‘Rejimle görüşüyoruz, diğer kesimleri ihmal ediyoruz’ anlamına da kesinlikle gelmemeli. Türkiye bütüncül bakıyor. Adaletle herkesi kapsayan, bütün Suriye’nin meşru unsurlarını içine alan ama Suriye’nin toprak bütünlüğünü, egemenliğini garanti altına alan, bütün bu kesimlerin içinde yer alacağı bir siyasi atmosfer oluşturma yönünde politikalarımız önümüzdeki dönemde de devam edecektir.” ifadelerini kullandı.
– “Komşular olarak geleceğimizi kurgulamamız lazım”
Barış Harekatı’ndan bu yana Kıbrıs’ta Türk tarafının her zaman çözümden yana olduğuna ve hiçbir zaman masadan kaçan taraf olmadığına işaret eden Yılmaz, buna karşın Rum tarafının Türk tarafını eşit muhatap olarak görmediğini ve Ada’nın tamamını kendi yönetiminde egemen bir yapıyla yönetmek istediğini söyledi.
Yılmaz, tüm haksız ambargolara rağmen KKTC’nin altyapısı, ekonomisi, üniversiteleri ve turizmiyle büyük bir ilerleme gösterdiğini, KKTC’deki Meclis ve Cumhurbaşkanlığı binası inşasının da kasım-aralık aylarında tamamlanacağını bildirdi.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir taraftan uluslararası toplumun eşit, egemen bir üyesi olması için bir taraftan da Kıbrıs Türklerinin refahının artması, ekonominin gelişmesi için her türlü desteği vermeye devam ediyoruz.” ifadesini kullanan Yılmaz, KKTC’nin tanınması yönünde de gayretlerini sürdürdüklerini, Türk devletleri ve özellikle Azerbaycan ile bu yönde yoğun ilişkiler olduğunu, İSEDAK platformlarında KKTC’nin gözlemci statüsünde bulunduğunu kaydetti.
“Son zamanlarda İsrail’in özellikle Güney Kıbrıs’ı bir askeri lojistik üs haline getirdiği konuşuluyor. Bu konuda uyarılar da Ankara’dan çeşitli kereler gitti. Bu başlıkta ne dersiniz?” sorusuna Yılmaz, şu yanıtı verdi:
“Ada’nın yeni birtakım gerilimlere, yeni birtakım bu anlamda askeri yığınaklara ihtiyacı yok. Esas olması gereken 50 yıldır bir huzur ve güven ortamı var. Bunu temel alarak Rum kesiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile iki ayrı devlet olarak bir araya gelip bir çözüm üretmeleri ve herkesin faydasına olacak şekilde geleceğe yürümemiz. Bizim bölgedeki halklar olarak, devletler olarak kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözmememiz halinde birtakım emperyal müdahalelere, dış müdahalelere her zaman açık bir bölgemiz var ve maalesef tarihte de bunu görüyoruz. Ne Yunanlıların ne Rumların ne Ermenilerin lehine olmayan birtakım dış odakların, emperyal güçlerin, bölgemiz üzerinde hesap yapan güçlerin, bu unsurları bir araç olarak kullandığı dönemleri tarihimizde de gördük. Dolayısıyla bundan çıkmamız lazım. Komşular olarak, aynı coğrafyayı paylaşan devletler, milletler olarak geleceğimizi kurgulamamız lazım. Olumlu projeler üzerinden işbirlikleri geliştirmemiz lazım. Türkiye’nin perspektifi budur ama askeri bir tehdit oluştuğu zaman da buna en güçlü karşılığı verecek şekilde her zaman Türkiye hazırlığını yapar. Güçlü bir ülke olarak, güçlü ordusu, savunma sanayisiyle de hiçbir şekilde caydırıcılıktan da uzak düşmez.”