Bağımsız İlahiyatçılar İnisiyatifi, eğitimde fırsat eşitliği kapsamında başörtüsüne yönelik yasakları eleştirerek bir açıklama yaptı. Açıklamada, eğitim hakkının temel bir insan hakkı olduğu vurgulanırken, başörtüsü yasağının bireylerin özgürlük alanına doğrudan bir müdahale olduğu belirtildi.
Açıklamada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi uluslararası hukuk çerçevelerinin inanç özgürlüğünü temel insan haklarından biri olarak tanımladığı hatırlatılarak, başörtüsü yasağının bu ilkelere aykırı olduğu vurgulandı. Bağımsız İlahiyatçılar İnisiyatifi, 2018 yılında AİHM tarafından alınan bir karara dikkat çekerek, bireyin dini inancını ifade etme hakkını kısıtlayan uygulamaların meşru kabul edilemeyeceğini belirtti.
Açıklama şöyle:
Eğitim, bireyin kendini geliştirmesi, topluma katkı sunabilmesi ve insan onuruna yakışır bir hayat sürebilmesi için en temel haklardan biridir. Bu hakkın herkes için eşit şekilde sağlanması, demokratik ve çağdaş toplumların olmazsa olmazıdır. Ancak, eğitimde fırsat eşitliğini sağlama noktasında, başörtüsü gibi dini kimlikleri ifade eden unsurların yasaklanması veya kısıtlanması, bireylerin özgürlük alanına doğrudan bir müdahale anlamına gelir.
Başörtüsü Yasağı ve İnsan Hakları İhlali
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi uluslararası hukuk çerçeveleri, inanç özgürlüğünü temel insan haklarından biri olarak tanımlar. AİHM, 2018’de aldığı bir kararda, bireyin dini inancını ifade etme hakkını kısıtlayan uygulamaların, meşru sayılmayacağını belirtmiştir. Eğitim kurumlarında başörtüsü yasağının olmaması, demokratik toplumun işleyişi için zorunlu bir neden taşıdığı da her geçen gün daha da anlaşılmaktadır.
Başörtüsüne karşı çıkan çevreler, genellikle laiklik ilkesini gerekçe göstererek bu özgürlüğün kısıtlanması gerektiğini savunur. Ancak laiklik, bireyin inançlarını devlet baskısından bağımsız şekilde yaşayabilmesini güvence altına alan bir ilkedir; dolayısıyla, bir bireyin dini kimliğini görünür şekilde ifade etmesini yasaklamak, laiklik değil, otoriter bir müdahaledir. Aksine, Avrupa ülkelerinin nerdeyse tamamında, başörtüsü serbestliği eğitimde temel bir hak olarak kabul edilmiştir. İngiltere, Almanya, Hollanda gibi ülkelerde öğrenciler dini inançlarını ifade eden kıyafetlerle eğitim alabilirken, bu durum kamusal alanlarda bir çatışma oluşturmamaktadır.
Fırsat Eşitliği: Kimlik Üzerinden Dışlama mı, Katılım mı?
Eğitimde fırsat eşitliği, her bireyin ekonomik, kültürel veya dini ayrımcılığa uğramadan eğitim alabilmesini gerektirir. Başörtüsü takan öğrencilerin eğitim hakkının kısıtlanması, onları ya eğitim hakkından vazgeçmeye ya da inançlarından ödün vermeye zorlar. Bu, anayasal güvence altındaki eğitim hakkı ile inanç özgürlüğünün açık bir ihlalidir.
Başörtüsüne yönelik yasaklar, kadınların eğitim ve çalışma hayatına katılımını engelleyerek, onları toplumdan dışlamaya yönelik bir mekanizmaya dönüşebilir. Türkiye’de ve dünyada yapılan birçok araştırma, başörtüsü yasağının kadınların eğitim seviyesini ve iş gücüne katılımını olumsuz etkilediğini göstermektedir. Eğitim ve istihdamda başörtülü bireylerin önündeki engeller kaldırıldığında ise, toplumsal hayata aktif katılımı arttığı gibi, ekonomik ve sosyal kalkınmaya da katkı sağladıkları görülmektedir.
Özgürlük Kısıtlamasının Asıl “Yobazlık” Olduğu Gerçeği
Başkalarının yaşam tarzlarına müdahale etmenin, bireyleri kılık kıyafetleri üzerinden etiketleyerek ayrıştırmanın modern dünyada yeri yoktur. Özgürlük, ancak herkes için güvence altına alındığında anlamlıdır. Dini semboller üzerinden ayrımcılık yapmak, belirli bir kesimi ötekileştirmek ve onların eğitim hakkını elinden almak, fırsat eşitliğine zarar veren bir tutumdur.
Eğer gerçekten çağdaş, özgürlükçü ve demokratik bir toplumdan söz ediyorsak, her bireyin kendi inançları doğrultusunda yaşama hakkına sahip çıkmalı ve eğitimde fırsat eşitliğini herkes için sağlamak zorundayız. Başörtüsüne karşı çıkanlar, bu yasağı savunarak aslında başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaya çalıştıklarını ve demokratik değerlerle çeliştiklerini fark etmelidir. Çünkü gerçek gericilik, farklı inançlara saygı duymamak ve bireylerin yaşam tarzlarını kontrol etmeye çalışmak onlara kendi düşünce ve tarzını dikte etmektir.
Sonuç olarak, eğitimde fırsat eşitliği ve insan hakları bağlamında başörtüsüne yönelik yasakların kaldırılması, sadece dini özgürlükleri değil, aynı zamanda toplumsal adaleti ve demokratik değerleri de güçlendirecektir. Unutulmamalıdır ki, bireylerin inançlarını özgürce yaşaması, başkalarının özgürlüğüne zarar vermez; aksine, çoğulculuğun ve hoşgörünün önünü açar.